gaziantep escortgaziantep rus escort gaziantep escortseks hikayeleri
avrupa yakası escort beşiktaş escort beyoğlu escort nişantaşı escort etiler escort esenyurt bayan escort beylikdüzü bayan escort avcılar bayan escort şirinevler escort ataköy escort
Ülkelerin büyüme süreçleri üzerine yapılan gözlemler, teorik ve uygulamalı çalışmaların sonuçları sürdürülebilir ve yüksek oranlı büyüme oranına ulaşmanın, diğer bir ifadeyle kalıcı refah artışı sağlamanın, temel kaynağının verimlilik artışı olduğuna işaret etmektedir. Bu durum ekonominin geneli yanında firmalar ve sektörler için de geçerlidir.
Genel olarak, verimlilik artışını iki temel bileşene ayırmak mümkündür. Bunlardan birincisi, iş gücü, sermaye ve teknoloji (bilgi) gibi (mevcut) üretim faktörlerinin optimal bir şekilde kullanılarak mümkün olabilen en yüksek düzeyde üretim yapılabilmesi (kaynakların etkin kullanımı), ikincisi ise üretim sürecinin teknoloji yönünden yenilenmesidir (teknolojik değişim). Verimlilik artışının dinamik boyutunu oluşturan teknolojik yenilenmenin farklı kaynakları ve biçimleri bulunmaktadır. Makine-teçhizat yatırımları yoluyla üretimin fiziki altyapısının geliştirilmesi, daha nitelikli hammadde ve malzeme kullanımı, iş gücünün donanımının iyileşmesi, firmaların organizasyon yapısının yenilenmesi, Ar-Ge yoluyla yeni ürün ve/veya üretim süreci geliştirilmesi teknolojik yenilenmenin başlıca kaynaklarıdır. Üretim deseninin değişmesi, yeni ve daha kaliteli ürünler, üretim maliyetinin kapsamlı ve kalıcı olarak azaltılması, üretim ve dış ticaret yapısının değişmesi, rekabet gücünün artması, büyüme oranında ivmelenme teknolojik gelişmenin ülke, sektör ve firma düzeyinde gözlenebilen başlıca yansımalarıdır.
Büyüme göstergesi ele alındığında verimlilik alanında sağlanan gelişimin boyutunu değerlendirmede yaygın olarak kullanılan iki gösterge bulunmaktadır. Bunlardan birincisi iş gücü (emek) verimliliğidir. Bu geniş kapsamlı gösterge üretim veya katma değer düzeyinin çalışan sayısına bölünmesi ile bulunmakta; istihdam düzeyindeki artış dışında yatırım, iş gücünün donanımı, teknolojik veya organizasyonel yenilenme gibi üretim miktarına etki edebilecek faktörlerdeki gelişmenin/iyileşmenin (üretime) yaptığı katkının boyutunu ortaya koymaktadır. İkinci gösterge olan Toplam Faktör Verimliliğinde (TFV) ise istihdam ve yatırım gibi geleneksel üretim faktörleri dışındaki unsurların (üretim sürecinin örgütlenmesi ve yenilikçilik (tasarım, inovasyon becerisi vb.) üretim veya katma değer düzeyine yaptığı katkı hesaplanmaktadır. Bu itibarla, TFV’de sağlanan gelişme ülke veya firmaların üretim/verimlilik kapasitesindeki gelişime yönelik daha rafine bilgi sunmaktadır.
2001 yılındaki ekonomik daralma sonrasındaki 2002-2008 döneminde yüzde 5,9’luk oranla görece yüksek bir büyüme hızına ulaşılmıştır. 2009 yılındaki küresel krizi izleyen 2 dönemde yıllık dönemde büyüme hızında bir artış yaşansa da 2012 ile 2014 yılları arasında büyüme oranı yüzde 3,1 düzeyine inmiştir. Ortalama büyüme oranı 2000-2014 döneminde yüzde 4, 2002-2014 döneminde ise, Türkiye ekonomisinin uzun dönemli büyüme oranına benzer biçimde, %4,7 olarak gerçekleşmiştir.
Özetle, son 65 yıllık dönem ve yakın dönem performansı dikkate alındığında Türkiye ekonomisi makul kabul edilebilecek bir büyüme oranına ulaşmış, ancak Dünyada başarı örneği olarak kabul edilen ülkelerin büyüme performanslarının gerisinde kalınmıştır. Son 3 yılda büyüme hızında görülen kayda değer gerileme çok sayıda ülkenin uzun zamandır içerisinde bulunduğu “orta gelir tuzağı” sorununun Türkiye ekonomisi için de geçerli olup olmadığı sorunu gündeme getirmeye başlamıştır.
Orta gelir tuzağı kavramı genel olarak ülkelerin 10 bin dolar kişi başına gelir düzeyine ulaşmasıyla/yaklaşmasıyla birlikte büyüme oranın zayıflayacağını ve bu süreç içerisine giren ülkelerin gelişmiş ülkelerin refah düzeyine yakınsamasının duracağını ifade etmektedir. Özellikle Brezilya ve Arjantin gibi Latin Amerika ülkelerinin büyüme deneyimlerinden esinlenen bu kavramda ülke ekonomilerinin zaman içerisinde üretken kapasitelerinde kayıp yaşamaları, verimlilik artışında gerekli başarıyı sağlayamamaları büyüme oranında zayıflığa neden olan faktörler olarak öne çıkmaktadır.
Türkiye ekonomisinin 1980 yılından günümüze kadar olan dönemde verimlilik düzeylerinin gelişimi geçmiş dönemin başarılı ülke örneği olan G. Kore ve başarısız ülke örneklerinden Brezilya ile birlikte sunulmaktadır.
İşgücü verimliliği düzeyinin başlangıç yılı olan 1980 yılında Türkiye, G. Kore ve Brezilya ekonomilerinde birbirlerine oldukça yakın bir seviyede olduğu, ancak izleyen dönemde bu ülkeler arasında belirgin bir ayrışma yaşandığı dikkati çekmektedir. G. Kore’de iki verimlilik göstergesi de son 35 yılın tamamına yakın bir bölümünde kesintisiz ve güçlü bir ivmeyle artmaya devam ederek diğer iki ülkedeki verimlilik düzeylerinin belirgin bir şekilde üstüne çıkmıştır. Brezilya ekonomisi özellikle TFV göstergesinde 2000’li yıllara kadar oldukça durağan bir görünüm izlemiş, 2009 yılındaki küresel kriz dönemine kadar olan sürede verimlilik göstergelerinde kısmi bir toparlanma yaşanmış, ancak takip eden dönemde verimlilik düzeyleri tekrar durağanlaşmıştır.
Türkiye’de verimliliğin gelişimi bu iki ülkenin ortasında oldukça dalgalı bir seyir izlemiştir. 1980 yılından 1987 yılına kadar olan dönemde ekonominin dış rekabete açılmasıyla birlikte verimlilik düzeylerinde artış yaşandığı; 1988 yılından 2002 yılına kadar olan dönemde iş gücü verimliliğin oldukça zayıf, TFV’nin ise durağan bir seyir izlediği; 2002-2007 döneminde her iki verimlilik göstergesinde önemli iyileşme meydana geldiği; izleyen yıllarda ise verimlilik düzeyinin tekrar durağanlaştığı, hatta gerilemeler olduğu görülmektedir.
Bu sonuçlar, Türkiye ekonomisinin son 35 yılda ulaştığı verimlilik artışının yeterince tatmin edici olmadığına işaret etmektedir. Bazı dönemlerde önemli başarı sağlansa da, verimlilik artışı güçlü ve uzun soluklu bir ivme kazanamamıştır. 2008 yılı ve sonrasındaki verimlilik performansı dikkate alındığında, Türkiye ekonomisinin orta gelir tuzağına düşmeksizin gelişmiş ülkelerin refah düzeyine yakınsama perspektifini korumasının oldukça kritik olduğu bir sürece girildiği söylenebilir. Bu süreçten başarıyla çıkmanın ise, sanayi ve tarım sektörleri başta olmak üzere, üretken kapasitenin artırılması ve kalıcı verimlilik kazanımlarıyla mümkün olacağı unutulmamalıdır.
Özellikle Teknoloji arge inovasyon yatırımı yapan ülkelerde görülen katma değeri yüksek ürünler üreterek refah düzeyinin artma eğilimi ülkemizi son 10 yılda oldukça etkilemiştir. Fakat gelir dağılımındaki adaletsizlik ve altyapı yatırımlarına yapılan yoğun yatırım sanayi işgücü istihtam politikalarını mevsimlik hale getirmiş devamlı işgücü üretim üretkenlik kavramları benzer ülkelerden Güney KORE ve BREZİLYA, MALEZYA ENDONEZYA örnekleri ile kıyaslanacak büyümeyi gerçekleştirememiştir.
Ama TGB “Teknoloji geliştirme bölgeleri” sayılarındaki artış, yenilik kapasitesi miktarını gözle görülür şekilde arttırmaktadır. Bunun yanında yeni açılan üniversiteler ve vakıf üniversiteleri ile birlikte ülkemiz bilimsel indeksli yayın sayılarında üst sıralara tırmanmaya başlamıştır. Özellikle Fırat üniversitemizde gözlemlediğimiz kadarıyla hemen hemen her hafta birkaç bilimsel kongreye ev sahipliği yapması Bilim ve teknoloji üretme kapasitesinin arttmakta olduğunun açık göstergesidir.
Güçlü Türkiye için Güçlü ekonominin şart olduğu unutulmamalıdır. Orta gelir düzeyi sınırlarının tekrardan gözden geçirilmesi gerekmektedir. Ülkemizideki genel seçimler sonrası ekonomik istikrar ve iş politikalarının gözden geçirilmesi elzem bir durumdadır. Nitelikli iş ve nitelikli işçi kavramları tekrar düşünülmelidir.
Not bu yazı: Sanayi bakanlığı güncel yayınlarından faydalanılarak yazılmıştır.
beylikdüzü escort,istanbul escort,beylikdüzü escort,ataköy escort,esenyurt escort,avcılar escort,bakırköy escort,esenyurt escort,esenyurt escort,avcılar escort,beylikdüzü escort
|